Berhayat- Mustafa Akar
‘‘Sanat, toplum için mi yoksa sanat, sanat için mi?’’
sorusu geçmişten günümüze edebiyatla ilgilenen insanları meşgul etmiştir.
Elbette bu soruların açılımları ve tarafların izahları şu an bizim meselemiz
değil ancak konunun derinliğine vakıf olmak isteyenler, ilgili sorular hakkında
araştırma yapmak üzere bunları bir kenara not alabilirler.
Hangi
Taraf Ağır Basmakta?
Şimdi gelelim
asıl konumuza: Mustafa Akar’ın Berhayat
adlı şiir kitabında hangi taraf ağır basmaktadır? Bilinir ki şiir, her zaman
herkes tarafından aynı ve net anlamların çıkarıldığı, objektifliğin baskın
olduğu bir tür değildir. Dolayısıyla biz kitaba dair bazı yorumlar yapacak
olsak da bunların kesin olarak doğru olduğunu ifade etmiyor, en nihayetinde
yazar neyi murat ettiyse onun kabulümüz olduğunu söylüyoruz. Yine de herhangi
bir eserin yazardan çıktıktan sonra okura ait olduğunu ve artık okur ne anlarsa
o anlama geldiğini söyleyenler için sözlerimizin elbette bir yankısı ve karşılığı
olacaktır.
Yazarın, ‘‘Yetimleri
sevindirmeyecekse dizelerimiz unutuver gitsin.’’ şeklindeki söylemi, sanatın
toplum için yapıldığı görüşünü anımsatmaktadır. ‘‘Anımsatmaktadır’’ diyorum
çünkü bu görüşün, eserin bütününe hâkim olduğu kanaatinde değilim. Yer yer
kapalılığın, imgelerin ve birtakım terkiplerin kullanılması bizi bu görüşten
biraz uzaklara götürmekte, belki orada bir başımıza bırakmakta ve giderken
ardına bile bakmamaktadır. Peki, herhangi bir eserin sadece bir görüşe mi sahip
olması gerekir? Açık söylemek gerekirse iki görüşün de mezcedilmesi mümkün.
Tabii bunun ne kadarı mevzubahis eser için geçerli, onu da değerli okuyucuların
yorumuna bırakıyorum.
Kitabın
başka bir bölümünde ise, ‘‘Bir gerçek şiir yazmalı, demek ki birçok şiir
ölecek.’’ şeklindeki dize, bizi İsmet Özel’in ‘‘Yıkılma Sakın’’ adlı
şiirindeki şu sözlere götürmektedir: ‘‘ama budandıkça fışkıran da bizleriz \
ölüyoruz, demek ki yaşanılacak…’’ Dileyenler bu şiiri de ayrıca okuyup üzerinde
düşünme zevkine erişebilirler.
İyiler Yalnız Kalır Mı?
‘‘Ben
güzel adamların yalnızlıktan ölmeyeceğini bilirim’’ der Mustafa Akar bir
şiirinde. Lakin bu her zaman böyle midir? İyilerin de tek başlarına kaldıkları,
kimsesiz oldukları zamanları yok mudur? Tarihe bakacak olursak zaman zaman bu
durumun vaki olduğunu göreceğiz. Fakat yazarın sonuç odaklı bir düşünmeden
kaynaklı bu kanıya vardığını farz edecek olursak evet, iyiler elbette yalnız
değildir.
Her
iyiliğin bir karşılığı muhakkak vardır. Bu, en küçüğünden en büyüğüne kadar
böyledir ve bu bilinçle amellerimizi yinelememiz\ yenilememiz gerekmektedir. Hangi
iyiliğimizin bize nasıl kapılar aralayacağını ise yaşayarak görebilir\ hissedebilir\
sezebiliriz. Kim bilir, bugün yaptığımız bir iyiliğin karşılığı bir ömür boyu
hiç bilmediğimiz bir kişinin dualarında olmaktır. Sahi, kaçımız biliyor kimin
dualarında yer alıp kimler tarafından hatırlandığımızı? İyiler her zaman vardı
ve var olmaya da devam edecekler. Onların iyilikleri, göle atılan bir taşın
oluşturduğu daireler gibi etrafa yayılacak, yayılacak…
Şairlerin Bazı Şiirleri
Eserlerine duygusal yaklaşan şairlerin bazıları tüm
şiirlerini bütünüyle bize aktarmamış, bazen bir sokağa, bazen bir rüzgâra,
bazense denize bırakmış, terk etmiştir. O şiirler onlarla ölecektir, kaçış yok.
Biz bilmesek de var olan şiirler, Mustafa Akar’ın tabiriyle şairinin reddettiği
şiirlerdir.
‘‘Bir
şairin reddettiği şiiri gibi uçar bezgin gece’’
Hitap ve Üslup
Sözü edilen kitapta kimi zaman sorularla şiirlere
canlılık kazandırılmış, kimi zaman da sohbet havasının estiği güzel bir meltem
ortaya çıkarılmıştır. Hatipler ve vaizlerin sözlerine dikkatli bakıldığında
konuşmalarının aralarına serpiştirilen hitap cümleleri hemen fark edilecektir.
İşte tam da bunlar gibi ve daha da samimi bir şekilde şöyle sesleniliyor
eserdeki şiirlerden birinde: ‘‘Arkadaşım can yoldaşım eziz dostum\ Onlara söyle
vazgeçsinler’’
Kitabın başka bir bölümünde ise, ‘‘Hayat
güzel, latif, şirin\ Kalbin kadarsın\ Kalbin.’’ sözleri bize, Memduh Şevket
Esendal’ın aynı zamanda bir hikayesinin de adı olan ‘‘Hayat Ne Tatlı’’ ifadesini
çağrıştırmaktadır. Ölüm temasının, yalnızlığın açıkça görüldüğü eserde bu gibi
esintilerin varlığı da güzel ve hoş bir atmosfer oluşturmuş diyebiliriz.
Yazımızın
sonuna yaklaşırken kitabın en sevdiğim ve tekrar tekrar okuduğum, sonunun ise
okuyucuya bırakıldığı bölümünü aktarmak istiyorum:
’’Yalpa
yalpa merhamet
Yalpa yalpa vicdan
İnsan, gitmekten…’’
Bu gibi,
sonların okuyucuya bırakıldığı edebi türler ise çağımız edebiyat ortamlarında
gördüğümüz ve bizce esere güzellik, gizem ve efsun katan yeni\ modern
deneyimlerdir.
Son
olarak,
Eleştirel
okumanın da bize eşlik ettiği nice güzel okumalar diliyorum.
Nesibe Sude ÜNAL
Yorumlar
Yorum Gönder